SERGEY YESENİN'E
Sen gittin,
          diyorlar
                 yukarılarda bir dünyaya.
Sonsuzlaşma-
             Uçuyorsun,
                        parıldayan yıldızlara çarparak.
Ne borç var artık bize,
                içki ne de

Ayılma.
Hayır, Yesenin,
                oh
                    çekmek değil benim istediğim.
Görüyorum ben
                kesik bileklerinle sendeleyişini
Ve alayla değil
                acıyla
                    düğümleniyor yüreğim.
Görüyorum
            bir kemik çuvalı gibi
                        yere atışını gövdeni.
-Dur! diyorum.
            Bırak !
                    Delirdin mi sen?
Sürer mi ölümü
                hiç insan
                    tebeşir tozu gibi
                                yanaklarına?


Sen ki çok daha
                iyi verirdin ölüme
                        ağzının payını herkesten.
Yeryüzünde başka
                    kimsede olmayan
                            o efece konuşmanla.
Niçin?
    Nedeni ne?
                    Donup kalıyorum şaşkınlıktan.
Homurdanıyor eleştirmenler:
                                    -Bizce,bunun asıl nedeni
Şu...
    ya da bu...
                ama daha çok,
                            kopmak toplumdan,
Çok fazla bira
                ya da şarapla kafayı çekmesi.
Başka deyişle
            satsaydın
                    bohemleri
                            işçi sınıfına, diyorlar.
Sınıf bilincin olsaydı,
                bak, bu gelmezdi başına.
Oysa işçiler de
                kvastan sert içkilerle
                        kafayı çekiyorlar.
O sınıf da içerek
                güzelce sıçıyor kendi ağzına.
Başka deyişle
            Parti'den biri
                    denetleseydi seni
Sağlansaydı böylece
                asıl önemi
                            içeriğe vermen.
Yazardın o zaman
                    her gün
                            o dizelerin
                                        yüzlercesini
Uzun uzun
            ve sıkıcı
                    Doronin de gördüğümüz türden
Ama bence
            böylesi bir deliliğin içine düşseydin
Sen çok daha önce
                           son verirdin
                                        yaşamına.
Votkadan gitmek daha iyidir
                            inan bana
Böylesi sıkıntıdan boğulmaktansa.
Hiçbir zaman söyleyemeyecekler
                            nedenini bize
                                    seni yitirişimizin.
Şuracıkta duran
                çakı mı, yoksa ip mi?
Ama bulunsaydı
                mürekkebi, elbette
                            Angelleterre otelinin
damarlarını kesmen
                ve ölüp gitmen
                            gerekmezdi.
Sana öykünenler çıldırdılar sevinçten:
                                        bir daha, bir daha !
Neredeyse bir yığın insan
                            zıvanadan çıkıp
                                        öldürdü kendini.
Neden çoğaltmalı
                intiharları
                        böyle sayıca?
Daha kolay değil mi
                mürekkeple doldurmak
                                oteldeki şişeleri!
Sonsuza dek
                 kilitlendi artık dilin
                                arkasında dişlerinin.
Benim bu bilmecemsi sözlerim
                                yersiz
                                        bir bilgiçlik sayılmamalı
Halkımız,
        yaratıcısı ve yaşatıcısı o güzel dilimizin,
Yitirdi ölümünle
                yansılı sesler üreten
                            en güçlü çırağını.
Ve o herifler tayışıp duruyorlar
                                ölü şiir döküntülerini
Geçmiş,
    gömülmüş ölülerden
                hemen hiçbir yeniliği olmayan.
Üstüste yığıyorlar
                tatsız uyaklarını
                        mezara toprak atar gibi: daha beterlerini.
Onurlandırmak için oğlunu
                    Esin Peri'sinin bile
                                işine yaramayacak olan.
Sana yaraşacak
                bir anıt henüz dökülmedi
Hani nerde o anıt,
                    döğülmüş tunçtan
                            ya da yontulmuş mermerden?
Oysa çoktan doldurdular
                            yığın yığın
                                parmaklarının dibini
Çöplerle,
        adama sözcüklerinden, anılardan, o bok püsür şeylerden.
Adın
    hıçkırıklarla birlikte doldurdu mendilleri.
Sözcüklerini
            geveleyip duruyor Sobinov ağzında
Kıvrılıp oturmuş da
            altına suyu çekilmiş bir kayın ağacının-
"Hiçbir şey söyleme,
                    ah dostum,
                        içini de çek-me ne olursun."
Ah,
    sen onu ne kimbilir nasıl da alaya alırdın,
Şu Leonid Lohengrinski'yi,
                        baş belası, tanrının!
Ortalığı kimbilir
            nasıl da ayağa kaldırırdın:
"izin veremem
            şiirsel gargaralarına
                        anıran eşşeklerin!"-
Sağır ederdin kulaklarını
                        üç ayaklı ıslıklarınla, sonra,
Yazdıklarının hepsini
                        kıçlarına sokmalarını söylerdin.
Harcardın bozuk para gibi
                        o yeteneksiz heriflerin hepsini,
Doldururdun
                smokin ceketlerinin
                            kara yelkenlerini,
Öyle ki savrulurdu
                    sağa sola
                            Kogan gibileri,
Süngüleyerek
                sivri bıyıklarıyla
                        gelip geçenleri.
Oysa bu arada
                    sayısı hiç de azalmadı
                                    bu serserilerin.
Çok zorlu bir iş
                onları sayıca geride bırakmak.
Yaşam
    yepyeni bir biçimde
                yeniden kurulacak.
İşte o zaman
        yepyeni şarkılar söylenmeye başlayacak.
Böyle bir çağda
                ağırlaşıyor sorunları
                                        kalemin,
iyi ama, gösterin bana
                    sizi ey zavallı
                                hortlaklar sürüsü, hadi
Nerede görülmüştür
                    ve ne zaman
                            yüce bir kişinin,
Dikenli yolları bırakıp da
                            gül bahçelerini seçtiği?
Sözcükler
            yönlendirir
                    insanoğlunun güçlerini.
Yürüyün!
               Arkamızda
                        zaman patlasın
                                bir mayın gibi.
Bizim geçmişe sunacağımız
                            yanlızca
                                    bukleleri
Rüzgarda
        geriye savrulan saçlarımızın.
Eğlenceye ayrılacak yeri yok
                    gezegenimizin.
Yarınlardan
            koparıp
                almalıdır mutluluğu
                                insan.
Şu yaşamda
            en kolay iştir ölmek
Asıl güç olan
            yepyeni bir yaşama
                            başlamak.

1926


Vladimir  MAYAKOVSKI

Çeviri: Yurdanur SALMAN