YALNIZ ÖLÜM SUSAR 

I.

acı bir sarının bölmesiyle günü
anladık yaşayabildiğimizi iyi kötü
zaman bütündü. fakat nasıl akıyordu hala?
ağlamaktan kızaran ve kanlanan gözlerden
kırmızıların bastığı bir an
bağı çözülen bir yaşamın
üstünü kaplarken beyazlar
yaprak yaprak yolundu saatler

karanlıkta kayan koyu bir gölge gibi
geceyi sürükleyip götüren
uçurumu sezdik
ve ölümün soğuk bir çekmecede
beklemesi kadar anlamlıydı herşey
demiştim. evet öldük biz de 
benek benek delinmişti açık gri
yüreklerimiz ve yıldızlı boşlukta şaşkın
beyaz donuk bakışlı gözlerimiz
öldük biz de bir belirsizlikte
bilmesinler varolduğumuzu
fakat yaşıyor muyuz? iyi.
görmesinler o zaman
görmüş olmak için yaşadığımızı
paylaşılmadan anlaşılmaz
herşeyin yaşamda çözüldüğü



II.

yırtılmış gibi gök bir yerinden
hızlı hızlı atıştırıyordu kar
ve dondurucu soğuğuyla rüzgar
çaresiz bir kalabalık içinde
ölü bir bedeni üşütemiyordu
sesini duyuramıyordu
uzun bir direnişin yorgunluğunda yenilip
saklı kaldı
bir kaç kürek toprak örttü
koca bir yaşamın yükünü
ve değişti adresi: "10-E,19"

anladık ki çırılçıplağız burada
dokunduk ölüme ince bir çizgide
ve alıp bir avuç toprağı elimize
uzaklaştık boşlukta gibi öylece.. 



III.

sarıya çalan günle başka bir gün arasında karanlık
ve alaca bir menekşenin keskin sesi duyulan
açıldı tabut gibi donuk yeşil kapılar
kendi solgun ve yorgun uçurumunda gözlerin
ve üzüntüde boğulmuş gibi kalabalık
bir evin penceresinde açıldı ansızın gece
acıydı. yaralıydık ve yaşıyorduk
daraldıkça çıkmazlar
yavaş yavaş sustu ağıtlar
geride anılar kaldı
yalnız anılar..



IV.

öyle hiçten şeyler mi yaşadıklarımız
değildi elbet. bir daha çağıramayız
geçer zaman ve değişmeden durmaz
ışığı hiç bir yıldızın
(karanlıktı ve geçilmez darlıktaydı geçit
mümkün olan son noktasına kadar incelmeden geçilmezdi hani
nasıl geçtik.) 
yitirdiğimiz bir şey yok aslında
gözlerimi açıyorum bir bulut geçiyor
gözlerimi kapıyorum bir kapı açılıyor
bir ırmak doluyor içime - yaşıyorum -
fakat az önce alıp götürmüşler gibiydi toprağa
canımın bir yarısını
hani bir duvar sessizliği içinde
bitirmişti türküsünü akşamın alacasında
göremeyecektik yüzünde
bir daha gülümsemesini. - kim sakladı acısını -
bu kahkahalarla gülen kim anılarda.
kentin toza batmış ıssız sokaklarında
suskun ve derindi gölgeleri ağaçların
yapraksız dalların 
sezilen baharla uyanışı gibi yenilendi - umutlar -
yeniden yapraklar sürdü
maviye boyandı kapılar
geçip giderken acı yıkadı ellerini
ölümde yaşam buldu ağır sessizlik
yine ağardı gün
susup kaldı ölüm 
öyledir. yalnız o susar
ve yaşam devinir.. 



V.

yürüdükçe bütün yutulan bir acının izleri
sararıp sararıp ilişiyor her yana
biliyorum saklımız kalmadı 

( dalı kırık bir ağaç gibi yaralı ve yorgunum.
yalnız mı kalmalı daha, yoksa karışmalı mı
kalabalığa bir an önce)

bir rüzgar esti
avucumdan düştü bir çizgi
- sözüm yok söylenecek -
üstüme üstüme geliyor sabah - gece bitecek -
bak yine yetmedi. gece bize göre değil
türkülerimiz var daha söylenecek
(kalın bir çizgi ile çiziyorum bu dizenin altını)
yaşamak güzel. topladım dağların rüzgarlarını
duyuyor musun kuşların seslerini
bak işte havalandı biri 
kanat izinde o en derin mavi

(yaşıyoruz öyleyse bahar hep 
uzanıp dokunabileceğimiz kadar yakın)

baharda açan bir alaca menekşenin sesi duyulan:
"dönüp geldim işte gizemle
yapraklandım çiçek açtım bildiğim yerde
ilk uyandığımda duydum yağmurun sevincini
damlalar düşerken toprağa
yaşam sevdaların en deriniydi"



VI.

sevinci üstlenen bir şeydi bu
karanlık gecenin yıldızları gibi
tam bir kopukluk oluşurken
orada yeni bir şey doğuyor
haykırıyor tükenmezliğini
bekliyor yola çıkmaya hazır bir gemi
gibi.

seni sevmenin ve tanımanın izini
taşıyorum. belki dünkü gibi
çıkagelirse ve bulursa acı birimizi
kalmayıncaya kadar karanlık kapama gözlerini
unutma: "yalnız ölümdür susan 
yaşam sessiz değildir asla"
herşey gölgeler kadar aydınlık olsa da
oradayız biz: yaşamda..



VII.

Ve duvarlara asılı resimler değişti.
sürükleyip götüren neydi geceyi
biraz öfkeli kabullendik herşeyi
gözden kaybolup yitirmeler
suskunlaştırdı çığlık çığlık yürekleri
bir yeşil sürüyor ağaçtan
damlalar düşüyor yağmurdan 
ağır ve soğuk. dağılıyor durmadan
sürekli o sonsuzlukta beliyor bir türkü
susmak bilmiyor duyulmadan

gökleri getiriyor ısıtıp
toprağı getiriyor sonra
sonra yeşiller
ve çiçeklerle geliyor bak bahar
karanlıkta yürümeye alışamayız
el yordamıyla bulunmaz ki yitirdiklerimiz
düşer geceden karanlık
güneşte belirmez yaralar
bir daha aramayız sanırız
Öyle değil.



VIII.

Şimdi bir deniz gerekiyor bize
dalgaların uyumla hareketi
ve kırılıp köpürmesi kıyılarda
oynatması kumları, parçalaması ağır kayaları
bilinmesi gereken sonsuzluk: değişim
herşey değişir, sürekli değişir

(Ölmedi ki. Gerçek. Bu gömme töreni ne)

başında esen rüzgarlardan sürüklenip gelen
acı birikmiş bir buluttan yağan yağmurun
boşalan bilincin yeniden kazanılması gibi
birden yıkayıvermesiyle belirir aydınlık

güneş bilmez ki karanlığı 
hani dağılmıştı bir yıldız
sönmüştü ışığı
savrulmuştu külü boşluğa

İşte herkes biraz kendi kaldı
çiçeğe durdu yine umutlar.
bir şey beliriyor. ne zaman ne de gölge
ufuktaki güneşe giden beyaz yelkenli bir tekne
bir şey daha beliriyor. değişen takvimler de
karanlıkları tuttu aydınlık
hazırdık hepimiz
bildiğimiz türküler dilimizde
yürümeye..



IX.

Işıkla beslendik hep geleceğe
bütün yaşadıklarımız gözümüzün önünde
nerede olsak hep girdi mavi gözlerimize
yanıp bırakarak küllerimizi soğumadan
yürüdük durmadan. öyle sevgiyle.
katılmak için içinde olmak için yaşamın
arasında olmak için insanların

biliyoruz zaman hic geri donmeyecek
her günün aydınlığı besleyecek sevdaları.
sevdalar besleyecek varlığımızı
sonvermeyi bilmeksizin
biz hep biraz biz kalacağız

kopsa da kalacak birer parça dünyalarımızdan
başka bir yol olmadığından değil
çünkü öyle. yaşam bilmez sessizliği
yalnız ölüm susar. durur hiç konuşmadan.



X.

bak gözlerimizden okunur mu
en son ne zaman yitirmiştik umudu
nasıl bulmuştuk sonra o rüzgarla gelen bulutu
unutmadık hala o ılık canladıran yağmuru

baharda açan bir alaca menekşenin sesiydi duyulan:

"dönüp geldim işte gizemle
yapraklandım çiçek açtım bildiğim yerde
ilk uyandığımda duydum yağmurun sevincini
damlalar düşerken toprağa
yaşam sevdaların en deriniydi"

duymuştuk önce, sonra görmüştük de
en deriniydi sevdaların yaşam
kaç kez başlamıştık yeniden
her seferinde daha ileriden
başladık yürümeye

ölüm sustu işte - hiç konuşmadı aslında -
bildiğimiz türküler dilimizde
yürüyoruz..


 

                 Tuncay ÇELİK