MEKTUPLAR

B i r i n c i     M e k t u p

Umutla bakan
Dünyaya
Herşeye
ve sevgiye
umutla bakan
yüzün senin.

Beni sıcak
bir güneş gibi güzelim
vahşî
çılgın
ve âsî
bir ruhla coşturan
ve çatık tüfenkler gibi mağrur
bir inancı taşıyan
bacım benim!

Sana gökyüzünün
mavi bir inatla çalkanan rengini iletir
selam ederim.



İ k i n c i    M e k t u p

Günüm gecem evim barkım.
Durmadan şavkıyor aydınlık.
Sabahla yaylaya çıkıyorum.
Dere tepe düz gidiyorum.
Fatmacık adlı küçük
kıvırcık
ve sabah yeline benzeyen
bir çocukla birlikte
çitlenbikleri geçiyorum.
Gürültüyle tarla

vermede ürününü
kuzular ve keçiler
melemede sabahla.
Sabahla güzelim
ışıl ışıl sevdalar büyüyor alnımızda
ve kalabalık
şekilleniyor.

Doğurgan bir ağız halinde
kalabalık şekilleniyor.
Ve seni
unutamıyorum!




Ü ç ü n c ü    M e k t u p

Baharla geldi
yüzüme sevinç.
Dinç
ve sabırsız bir merakla
geleceği arıyorum.
İlyas'ın ve Durmuş'un
gözlerini arıyorum.
Sonra nasıl da kalkıyorum
herşeyi kutsamaya
yani vahşî
bir kunduz
gibi bağırmaya
kalkıyorum.
	Ve göreceğim:
	yeryüzünü ve halkları
	göreceğim!
	Sesimin çeliğine
	bazı kinler katarak
	ve haykırarak:
		ey insanlar!
	Çünkü durmadan işliyor yüreğim
	çünkü güzelim,
                hırsın
                inadın
                ve kavganın
                kahramanca içindeyim!




D ö r d ü n c ü    M e k t u p

Günlüğüme silâh
ve çiçek figürleri çiziyorum.
Pos bıyıklı bir işçiyi
günlüğüme çiziyorum.
               işçinin gömleğinde siyah
               ince
               ve uzun
               çizgiler var
demek ki günlüğüme
bir mahpusu çiziyorum.
Terekli şapkasını giyen
gözlerini bileyen
ve düşünceli bir tavırla
hayatı izleyen
bir işçiyi
günlüğüme çiziyorum.

Ona mikrofon veriyorlar
	konuşması için.
İşçi çağıldıyor
	durmadan çağıldıyor halk.

Ama yetmiyor bize bu kadarı
düşün ki güzelim
bir gün yüksek
bir yere çıkıyor bir konuşmacı
görkemli eşyalarla dolu, yüksek
bazı insanlara bakan
ve arkası camla kaplı olan
bir yere çıkıyor bir konuşmacı.
Ve tüfenkli askerler koşuşurlarken
püskürtmek için halkı
aydınlık yüzüyle gelen konuşmacı
kaptığı gibi yerden büyükçe bir taşı
kırıp parçalıyor camları
ve dönüp sırtını, tören
kıyafetleriyle biriken baylara
ve diyor ki konuşmacı halka:
Yüreğim
Sizinledir!



B e ş i n c i    M e k t u p

Yüreğim seninledir güzelim
seninledir ve
herkesledir yüreğim.
Derin bir ağıt yakaraktan
ve içten içe
devrimi söylemektedir.

Gün
doğmaktadır sevgiye
acılar
ve sabırlar çekerek kalbim
bir atlının yüzüme vahşî
ve çılgın sevinçler dizerek
ve sesime çelik özlü
sevdalar çekerek
kükremesiyle gelen devrim
çatlamaktadır!

İnanç
ve kurşun uğruna gövdem
çatlamaktadır.
Mutlaka çatlamaktadır benim alnım.
Dağ çiçeklerinin
	kavga kokan sularında
bir ordu gibi biriken
	ve çoğalan sularında
devrim çatlamaktadır!



A l t ı n c ı    M e k t u p

Ağaçlar ve yapraklar
birer tadla besleniyorlar.
dünya
bütün zorluklarını yenip
inatla çoğalıyor.
Ve inatla insanlar
yüzlerine serin
sabahlar çiziyorlar.
Bütün bunları görmemek
		elde mi?

Elde mi gizlemek
sevincini baharın?
Bir kuşun
-ufacık başlı ve
tüy gibi hafif bir kuşun-
bazı uçmalar büyüterek içinde
ve canı nereyi isterse
oraya gittiğini görmemek
		elde mi?

Elde mi güzelim
	-güvencin
büyük bir gürültüyle üstüme
ve omuzbaşlarıma yığıldığını
görmemek?
Sıcak
ve hoyrat duran nefesimle
bunu mutlaka görmek
mutlaka tanımlamak aşkı
onu çekip kurtarmak
bir yaz öğlesinden
onu çekip, dağların yüksek
ve kahraman bir bölgesinden
kakışlamak.
Coşkuyla:
Bunu çözümlüyorum: Mavi
bir inatla büyüyor gök.
Kalbim
yeni yeni yorumlar katıyor güne.
Direncini işliyor tabiat.

              -Çünkü kış
              kovulmuş bir adam gibi gitmektedir.
              Ve kalbim,
              soyunan
              ve kendini serin
              sulara atan bir adamın
              göğe büyük
              bir halka çizerekten
              koştuğunu görmektedir.




Y e d i n c i    M e k t u p

Çünkü hayat
sevgiyle uyanır.
Bunu görüp yazarım.
Kanım çoğalır durmadan, damarlarım
-benim yaşamakla dolanan damarlarım-
Oysa zaman zaman toprağın
sıcak ve nemli kokusunu duyamadığım
küçük ve karanlık odamın ortasındayım.
Oturmuş, şiirler yazıyorum
uzak
puslu
ve yılgın bir köy üstüne.
-Acılar birikiyor içimde,
masamdan kalkmalıyım-
Çünkü ben
kahraman bir kalemşorun
kuru sıkıya atıp gerindiği
mermilerden uzakta
köyü
ve halkı yazacaksam eğer
köyü
ve halkı
bilmeliyim.
Bilmeliyim dostumun
yaşamakla taşan yüreğini
ve demeliyim ki ona güneş
bir gün ağartacak başakları
onlar yayılıp çoğalacaklar
ve rüzgâr serin
kokular getirecek etrafa.
Çünkü hayat
sevgiyle uyanan bir sabah gibi
başımızda.
Ve bizim her şeye karşı
inancımız var!

İnancımız var güzelim,
doğan güne karşı
namus
ve sevgi barındıran
inancımız var!

Alınlarına durmadan
yeni yeni yaralar katan
ve bir gün patlayacak olan
halka
	inancımız,
ve yaşamayı kutsayıp
onu felâketle bizlerin
omuzlarına bırakan
bir takım adamlara
kinimiz var!




S e k i z i n c i    M e k t u p

Bütün bunları derken,
günler
	ve zaman
geçip gidiyor.
Sana sevimli bazı anlar veremiyorum.
-Varsın veremeyim, ne çıkar-
Çünkü diyorum ki ben:
	Nefis bir yaz düşünüp, ona otları
                ve rüzgârı da ekleyip
                ve kelebekleri
                ve güneşi de ekleyip
                birden içlenmek mi?

HAYIR!
Kavganın
ve zorluğun içinden gelip
iletmek yüreğimi sana
ve seni böylecene sevmek!

Sina AKYOL