CENDERE

  kanıyordum!
          kıpkırmızı!
          masmavi!
          yemyeşil!

  gökkuşağının bilumum renklerinde
  kanıyordum!

  denizin tuzlu ateşinde
  güneşin o sapsarı tadında!

  kanıyordum!

  sismograflar telef oluyordu
  içimdeki depremlerde
  -kimbilir kaç rihter ölçeğindeki-

  kanıyordum!

  iflâh kesen sorgularda
  kanıyordum!

          sorgulanan ben!
          sorgulayan ben!

  sorgunun
  sorguya yabancılaşmış
  3. şahsı:
          bozacının yalanbilmez şahidi şıracı ben!

  kanıyordum!
  kâbusların cenderesinde
  günlüklerin duvarlarında!

  ben'imin püsküllü belâsı
  ben'imin günah keçisi
  ben!

          kanayan ben!
          kanatan ben!

  bir tırnağın
  etine batışındaki
  o umursamaz acıca
  kanıyordum!

          tırnak ben!
          et ben!

  bir tek yaş dahi düşmeden
  gözlerimden
  kanıyordum!
          -yıkılmış bir barajın
          öksüz ve yetim suları gibi-

          ağlamayan ben!
          ağlatan ben!

  bir kedinin
  bir fareyle
  oynadığının
  acımasızlığınca
  kanıyordum!

          kedi ben!
          fare ben!

  kendini
  kendi içindeki
  mahzenlere hapsettiğince
  ve
  kendinin başında
  dikildiğince
  kanayan ben!

          mahpus ben!
          gardiyan ben!

  geride kalanların
  iadesiz taahhütlü gönderdikleri
  o pulsuz mektubun yolculuğunca
  kanayan ben!

  hem zarf ben!
  hem mektup ben!

          tabut ben!
          ceset ben!
 
 

Reha YÜNLÜEL