Annelerin Sesi Mavi

(Anne Şiirleri Seçkisi)

M. Mahzun Doğan

 

 

– Baharda badem dallarından gülümseyen sevgili annem Cemile Doğan, bu çalışmaya zaman ayırabilmem için büyük desteğini gördüğüm, kendisi de özverili bir anne olan Aynur Turan ve tüm annelere –

 

 

Önsöz 

“Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır /.../ Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların / göllerde ışıyan seher vakıtları gibi.” der Nâzım Hikmet, “Kadınlarımızın Yüzleri” şiirinde. Kadınlar, yani annemiz olan, sevgilimiz olan, dostumuz olan kadınlar... Kadınlar, anne olarak da, sevgili olarak da şairlerin temel esin kaynağı olmuşlardır. Anne olarak hem erkek, hem kadın şairlerin, sevgili olaraksa elbette ki erkek şairlerin...

Cumhuriyet dönemi Türk şiirine, tematik özellikleri açısından baktığımızda, büyük bir çeşitlilik görürüz. Anne teması ise, Türk şiirinin temel izleklerinden birisi olmuştur. Tevfik Fikret’ten Zeynep Köylü’ye kadar tüm şairlerimizin değişik duyarlıklarla anne temasını işlediklerini görürüz.

Şiirimiz üzerine tematik araştırmalar çok az, anne şiirleri konusunda da bu anlamda kapsamlı bir araştırma yok. Bırakın araştırmayı, kapsamlı bir seçki bile yok... Bu çalışmayı yaparken incelediğim, bu konudaki seçkiler arasında Yavuz Bülent Bakiler’in “Şiirimizde Ana” (Şark Matbaası, 1967, Ankara), Sevinçhan Oyman’ın “Ah Anam” (Meral Yayınevi, 1972, İzmir), Yücel Saraçoğlu’nun “Anne Şiirleri Antolojisi” (Özgür Yayınları, 1975, Eskişehir) ile hazırlayanı olarak Esin Yayınevi adı geçen, ancak yayım yılı belli olmayan, ve kapağında “Anadolu Bankası’nın Anneler Günü Dolayısıyla Anneler’e armağanıdır” ibaresi yer alan “Anneler Günü” adlı seçkiler var. Ancak, bu seçkilerin, titiz bir seçmeyi içermediğini, anne üzerine yazılmış birçok güzel şiire yer verilmezken, başta Nâzım Hikmet olmak üzere, birçok şair siyasal tercihler nedeniyle görülmezken, edebiyatımızda belli bir yer edinememiş adların sayfaları doldurduğunu gördüm. Üstelik, şiirleri de hamasi anne şiirleriydi. Ayrıca, gerekli özen gösterilmediği için, şiirlerin yanlış ve eksikli olarak sayfalara alındığına tanık olup, üzüldüm. Örneğin, bu seçkide de yer alan, Orhan Seyfi Orhon’un “Annemle Hasbıhal” şiiri, Yücel Saraçoğlu’nun seçkisinde, dörtlükler halinde ve 12 dizeden oluşuyordu. Şairine, şiire ve okuyucuya saygısızlık denebilecek bir değiştirme ve eksiltme söz konusuydu yani. Uzun bir şiirin bir bölümü seçkiye alınabilir. Bu durumda, bu belirtilir. Nitekim, Nâzım Hikmet’in “Saman Sarısı” şiiri çok uzun olduğu için, yalnızca anne göndermesi içeren dizelerin yer aldığı bir bölümü bu seçkiye aldım ve bunu da belirttim. Bütün bu söylediklerim nedeniyle, elinizdeki seçkinin, şu ana kadar yayımlanmışların en kapsayıcısı ve özenlisi olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Bu seçki, 1992 yılından bu yana sürdürdüğüm, -Bundan sonra da sürdüreceğim- bir çalışmanın ürünü... Bütünüyle anne temasını işleyen şiirlerin ötesinde, içinde anneye ilişkin göndermeler içeren şiirleri de derlediğim için, dosyamda yaklaşık 500 şairden iki binin üzerinde şiir var. Bu seçkiyi, bu şiirlerin arasından yaptığım bir seçme oluşturdu. Doğrusu, söz konusu derlemeyi yaparken, şiirsel, estetik kaygılarımı, beğenimi bir yana koyup, yalnız tema açısından bakmıştım şiirlere. Ancak, bu seçkiye girecek şiirleri seçerken, şiiri yer alacak şairlerin Türk şiirindeki etkileri ile estetik kaygılarımı da dikkate aldım.

Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri’nde anne imgesine ilişkin de birkaç şey söylemek gerekirse, bu imgenin yaşamdaki anne imgesine denk düştüğünü söyleyebilirim. Şefkât, sınırsız sevgi, esirgeyici ve bağışlayıcı, en korunaklı sığınak olarak giriyor anneler şiire. Geleneksel anne ve kadın imgesi fazla zorlanmamış yani... Bir de şu var ki, çoğu şairimiz, annelerinin ölümünden duydukları acıyı şiire dökmüşler.

Tek tek bazı şairler için de kimi saptamalarımı burada kısaca da olsa yazmak istiyorum. Bunların başında Tevfik Fikret geliyor. Önce şunu belirtmeliyim, bu çalışma Cumhuriyet dönemi Türk şiirini içermektedir. Bununla birlikte Cumhuriyet’ten önce, 1915’te ölen Tevfik Fikret’e de yer verdim. Çünkü, Cumhuriyet dönemi modern Türk şiirinin hazırlayıcısı diyebileceğimiz şairlerin en önemlisinin Tevfik Fikret olduğunu düşünüyorum. Tevfik Fikret, 12 yaşında öksüz kalmıştır ve bazı şiirlerinde, özellikle de Şermin’e yazdıklarında bu öksüzlüğün izleri yoğun olarak görülür. Ayrıca, gerek bu kitaptaki, gerekse öksüzlüğüyle ilgili imgeler içeren başka şiirlerinde, kendi öksüzlüğü ile, o yıllardaki “vatanın öksüzlüğü”nü bütünleştirerek, örtüştürerek anar. Yine belirtmeliyim ki, onun şiirlerinde anne sözcüğü yerine “nine” sözcüğü kullanılmıştır. Tevfik Fikret’in dili, günümüz okurlarınca anlaşılamayacak kadar eskidir. Dolayısıyla, “Öksüzlüğüm” şiirini, hem orijinal hali, hem de A. Kadir’in bugünkü Türkçe’ye aktardığı biçimiyle seçkiye aldım. Tevfik Fikret’ten seçtiğim diğer şiirde ise, Asım Bezirci’nin eski sözcüklerin Türkçe karşılıklarına yer verdiği notları da aynen almayı uygun buldum.

Ahmet Haşim’e de değinmeliyim. Annesini henüz küçük yaştayken yitiren Ahmet Haşim’in şiirlerindeki karamsarlıkta, bu durumun izi var. “Hilâl-i Semen”, “Rûhum” gibi birçok şiirinde doğrudan söylemese de anne şefkâtinden uzak büyümüşlüğünün etkisi görülüyor. Nitekim, annesinin ölümünden 15 yıl sonra yazdığı “Hazân” şiirinde de bunu açıkça söyler: “On beş sene evvelki hakikat hep o gündür / Rûhumda bugün zulmet-i pür-girye onundur.” (On beş yıl önceki gerçek hep o gündür / Ruhumda bütün gözyaşı dolu karanlık onundur.” Şiirlerindeki “karanlık” annesizliğin karanlığıdır. Haşim’in şiirlerini de, Asım Bezirci’nin bugünkü dile çevirileriyle birlikte aldım seçkiye.

Yahya Kemal Beyatlı da annesini çok küçükken yitirmiş şairlerimizdendir. 1884 doğumlu olan Yahya Kemal, 1897’de, yani henüz 13 yaşındayken annesi ölmüştür. Annesini erken yitirmesi, Yahya Kemal’in yaşamında olduğu kadar şiirlerinde de etkili olur. Ancak, doğrudan anne temalı şiirler yazmasına yol açmamıştır bu. Annesini erken yitirmişliğinin hüznü, acısı, özlemi Ahmet Haşim kadar sık sık dizelerine girmemiştir. Ölüm şiirlerinin altında yatar bu duygu. Doğrudan anne sevgisini dışlaştıran “Ufuklar” şiirinde, annesinin ölümüne tanıklığını, onun ölümüyle nasıl yalnızlaştığını anlatır.

Hangi tema açısından bakarsak bakalım, önce karşımıza Nâzım Hikmet çıkıyor. Nâzım Hikmet, anne konusundaki derlememde de, duyarlı, sıcak, sarsıcı dizeleriyle yerini aldı hemen: “iki şey var ancak ölümle unutulur / anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü”.

Şiirlerinde anne imgesine en çok yer veren şairlerimizden birisi Ziya Osman Saba’dır. Saba’nın, gözde temalarıdır annenin, babanın, hatta büyük babanın yaşadığı çocukluk günlerine özlem, mesut aile yaşantıları, ölüm, ölüler... Bütünüyle annesini anlattığı, annesine adadığı şiiri yoktur, fakat hemen bütün şiirlerinde, sıcacık anne dizinin verdiği mutluluğu arayış sezilir. Dahası, ölümü de özler Saba. Ölüm, “Mehtaplı kuyularda şarkı söylüyor”dur onun için. Çünkü, ölümü, sevdiklerine, annesine, babasına kavuşmak olarak alır biraz da... “Ahret” şiirinde, “Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak. / Onları bulacağım... Ve annem şaşıracak: / ‘Oğlum! Ne kadar da büyümüş ben görmeyeli.’” der. Bununla birlikte, onun şiirlerinde, baba imgesi, anne imgesinden daha çok şiirlere ağmıştır sanki. Saba’nın anne temalı iki şiirini okuyacaksınız bu seçkide.

Orhan Veli Kanık, şiirlerinde anne imgesine pek yüz vermeyen şairlerimizdendir. Ancak, yayımlanan ilk şiiri, “Annem’e” adını taşır. Orhan Veli’yle ilgili kaynaklarda ve Adam Yayınları’ndan çıkan “Bütün Şiirleri”nde, bu şiir anılmaz. Orhan Veli’nin 1936’da Varlık Dergisi’nde şiir yayımlatmaya başladığı yazılır. Yazar İbrahim Oluklu’nun, Düşlem Dergisi’nin, Ağustos 1997 tarihli 4. sayısında yer alan “Orhan Veli’nin İlk Şiiri ve Birkaç Nokta” adlı yazısında açıkladığına göre ise, şairin “Bütün Eserleri” kitabında yer almayan “Annem’e” şiiri, Balıkesir’de 1929 ve 1932 yılları arasında yayımlanmış olan Gençleryolu Dergisi’nin 15 Mayıs 1929 tarihli 6. sayısında çıkmıştır. Ben de, şairin, hiçbir kitapta yer almayan “Annem’e” şiirini de taşıdım bu seçkinin sayfalarına.

Çocuk hekimliğinin yanı sıra, şiirlerinde de çocuk izleğine geniş yer veren, çocuklara yönelik gözlemlerini dizelere taşıyan Ceyhun Atuf Kansu, anne imgesine de sık yer veren şairlerimizden biridir. Zaten çocuk ve anne sözcükleri, birbirini bütünler. Kansu, anneyi, bütün güzel şeylerle özdeşleştirerek taşımıştır şiirlerine. Mevsimleri bile "ana" diye imgeleştirir. "Örter bizi güz ananın yaprakları" der. Gökyüzü, güneş, doğa, bahar, yağmur, iğde, güzel olan her şey onun için annedir biraz. Bununla birlikte, çocukların yüzleri, annelerinden daha çoktur Kansu şiirlerinde.

Şairlerimiz içinde, bütün bir kitabı anne izleğini içeren şiirlerle oluşturmuş olanlar da var. Bunlardan birisi Mehmet Yaşın. Yaşın’ın, ilk baskısı 1986’da yapılan “Işık Merdiven” kitabı, şairin, annesinin ölümü üzerine, bu ölümün kendinde yarattığı duyguları dışavuran şiirlerden oluşmaktadır. “Işık Merdiven”den “Günün Birinde” ve “Öğretmen’e İlahiler VII” şiirlerini aldım seçkiye.

Hidayet Karakuş’un, ilk baskısı 1998 yılında yayımlanan “Konuş Benimle” adlı kitabı da bu çerçevede değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Kitabın, “Konuş Benimle” adlı bölümünde, “Şimdi Ölme Anne” adlı, 15 bölümlük uzun bir şiir var. Şiir, annesi ölüm döşeğinde olan bir insanın (şairin) duygularını yansıtıyor. Karakuş, bu şiiri daha önce, Antalya’da yayımlanan İnsan Dergisi’nin Nisan 1996 tarıhli 3. sayısında (Yeni Dizi) yayımlamıştı. Ancak, orada daha uzun dizelerden oluşan, daha sıkı dokulu bir şiir vardı. Sonra, bu şiiri değiştirerek, genişleterek, yeni bölümler ekleyerek bu uzun şiire varmış.

Ali Yüce’nin bilgeliğini, çocuk duyarlığıyla harmanladığı ve çocuklara dönük olan bir şiir kitabının adı “Anamı Arıyorum”dur. Ali Yüce, gerek bu kitabında, gerekse diğer kitaplarında anne imgesine sık sık yer veren şairlerimizdendir.

küçük İskender’in “tek baskı” kaydıyla 1996 yılında Hera Şiir Dizisi’nden çıkan kitabı “Güzel Annemin Hayal Gücü” ise, adıyla anne temalı şiirlerden oluşmuş düşüncesini oluştursa da, öyle değildir. Kitabın, yalnızca ilk şiiri, doğrudan anneye göndermeler içerir.

Bazı şiirler tematiktir. Bazı şiirlerinse tematik özellikleri pek öne çıkmaz. Özellikle son yıllarda yazılan şiirde bu böyle. Bununla birlikte, aynı şiirde değişik temalar harmanlanmıştır. Anne imgesini güçlü olarak veren, ancak bütünüyle anne teması içinde düşünemeyeceğim şiirler o kadar çoktu ki... Bunları genel olarak seçki dışı bıraktım. Ancak, bazılarındaki anne imgesi beni çok sarstığından, seçki dışı bırakmaya içim elvermedi. Bunlara örnek olarak Cemal Süreya’nın “Önce Öp Sonra Doğur Beni” şiirini verebilirim. Zerrin Taşpınar’ın “Dalgın bir kırlangıçtı annem / uçmayı öğretmedi bize” diye başlayan “Yaz Bitti” şiiri, Arif Damar’ın “Vietnam” şiiri de benim için böyledir. Ancak, biraz da sayfa sınırlılığı nedeniyle bu iki şiiri seçkiye almadım. Damar’ın şiirindeki şu dizeleri ise anmadan geçemeyeceğim: “Şiir ne ki / Gözyaşı / Çocuklar doğmadan öldürülüyor / Git Vietnam’da ana ol”. Behçet Aysan’ın seçkiye aldığım iki şiirinde, ana tema anne değil. Ancak, “Albümdeki Yırtık Resim”de, Türkiye’nin özellikle de şairin yaşadığı yıllardaki, -halen de öyle ya- hapishane olgusu, hapishaneye düşmüş kişinin ardında en çok iki kadının, annenin ve sevgilinin yandığı gerçeği var. Hapishanede çekilmiş bir fotoğraftır şiirde anılan. Fotoğraf, “görülmüştür” damgalı bir mektupla dışarıya gönderilmiştir. İki kadının, annenin ve sevgilinin elinde taşınıp durmaktan sararmıştır, yırtılmıştır... Bu imge, Türkiye’deki annelerin çoğunun yaşadığı bir gerçekliği, acıyı imlemektedir.

Şiirimiz, kimi şairleri bir yana bırakırsak, genel olarak toplumsal yaşamın gerçekliğini yansıtmış, o gerçeklikten beslenmiştir. Anne konusunda da aynı şeyi görüyoruz. 1960’lı yıllarda başlayıp, 1970’li yıllarda bir iyice yükselen, 1980’li yıllarda geri çekilen, 1990’ların sonlarına doğru ve 2000’li yıllarda yeniden yükselme ivmesi gösteren toplumsal muhalefetin şiire yansımasında, anneler de yerlerini almışlardır. Bu dönemlerde kavga içinde yer alan, hapishaneye düşen oğulların annelerine seslenişleri, öldürülen oğullarla ilgili anne duyarlığı da şiirimizde önemli bir yer edinmiştir. Behçet Aysan’ın andığım şiirindeki gibi... Veya Arkadaş Z. Özger’in seçkiye de alınan “Günler Perişan” şiirindeki gibi... Şöyle biter Özger’in şiiri:

“ey anneleri korkutan / bizi yaşatan kan // günler perişan”

Bir de, doğrudan anne temalı şiirleri bir yana, şiirlerinde anneye göndermeler içeren imgeleri sık kullanan şairlerimizi anmak isterim. Bunlar arasında Behçet Necatigil, Abdülkadir Budak, Ali Cengizkan, Ahmet Erhan, Ahmet Ada, Gültekin Emre, Haydar Ergülen, Mehmet Yaşın, Yusuf Alper, Nevzat Çelik’i ve Nur Saka’yı sayabilirim.

Yazımı bitirirken, şunu da eklemeliyim ki, bu seçki sayfa sınırlılığı nedeniyle ancak bu kadar olmuştur. Bunun gibi iki üç tane daha anne şiirleri seçkisi hazırlamak olanaklıdır. Çünkü, anne, Türk şiirindeki sürekli izleklerden birisidir. Dolayısıyla, eksikleri mutlaka bulunacaktır bu seçkinin. Bulunmaması olanaksız.

Şiirimizde anne teması çerçevesinde yıllardır derlediğim yüzlerce şiiri, bu seçkiyi hazırlamak için yeniden okuduğumda sevinerek gördüm ki, bu şiirlerin büyük bölümü, yaşamöyküsel bir yan taşıyordu. Hamasi, kuru, sıradan, içtenliksiz anne şiirlerini zaten eledim. Yalnız buradan, seçkiye almadığım bütün şiirler için aynı düşüncede olduğum sanılmasın. Çünkü, sevmeme, iyi bulmama karşın seçkiye alamadığım şiirler de çok oldu. Seçkiye alınanların hemen hepsinde, şairlerin kendi anneleriyle ilişkilerinin, annelerine karşı duygularının, annesizliklerinin, annenin ölümü karşısındaki acının, hüznün yansıması var.

"Türk şiirinde anne" konulu bir inceleme yapılsa, “Cumartesi Anneleri"yle ilgili ya da onlara, onların acılarına, eylemlerine göndermeler içeren şiirler özel bir bölüm oluşturur. Kayıp annelerinin her cumartesi günü İstanbul’da, Galatasaray Lisesi önünde yıllarca süren eylemleri şiirlere de yansıdı. Hatta, Aydın Öztürk, bir kitabına “Cumartesi Anneleri” adını verdi (İnsancıl Yayınları, 1996) ve bu kitaptaki şiirleri kasete de okudu.

Şunu da eklemeliyim. Son biçimini vermek üzere bu seçki üzerinde yoğunlaştığım Mart 1999’da, Ankara Devlet Tiyatrosu, Norveçli yazar Arne Skoven’in oyunu “Balerin”i oynamaya başladı. Oyunda, eski bir balerin olan özveri abidesi bir anne ile otistik kızı Malin’in öyküsü anlatılıyor. Hüzünle izlediğim bir oyun oldu. Malin, sevdiği insanların seslerini mavi olarak niteliyordu. Malin, annesi içinse, “Dünyanın en mavi sesi, annenin sesi” demişti. İşte, bu tümceyi duyduğumda, mavi renge olan tutkum da devreye girdi ve seçkiye vereceğim ad ortaya çıktı: “Annelerin Sesi Mavi”.

Bu seçki, anneme, şairlerin annelerine ve annelere güzel bir armağan diye düşünüyorum.

 

Not: Anne şiirlerini derlediğimi duyan, bilen birçok dostumdan destek gördüm. Bazı şiirlerden haberli olmamı sağlayan dostlarım arasında, özellikle şairler Özcan Yalım ve Metin Demirtaş ile kitap dostu / kurdu Mustafa Başarslan’a teşekkür etmeyi gönül borcu biliyorum. Metin Demirtaş’a ayrıca, bu kitabın okura ulaşabilmesi için gösterdiği çaba için de teşekkür ederim. Seçkinin, okurla buluşmasını sağlayan Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı’na da, en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

 

1999-2002, Ankara

M. Mahzun DOĞAN