ONUN DOĞUŞU VE DEMİRHANE BACASI

Demirhane bacası ki
yağmurda ümitsiz ve müntekim
                                         dururdu.
Ve rüzgâr ki kendini
        kaldırıp kaldırıp demirhane bacasına vururdu.
Ve siyah bir yelken gibi gece rüzgârdayken,
sahip değilken ağaçlar dallarına, kuşlar kanatlarına,
ve çekerken karanlıktan yıldırımları toprak,
insanlar ve âletler bırakıp kaldırımları
                                                  derin uykulardayken
bir zemin katında bir çocuk doğdu.
Yıldızlar teker teker
                       deste deste yandılar.
Yıldızlar, onun çocuk gözleri gibi aydınlık
                                                        ferah veren
                                                        kerim olandılar...
Demirhane bacası
                        ışıyıp gülümsedi,
dedi :

« — Zemin katında doğan bil ki o dur.
        Rehber ve delil ki o dur.
        Fikri derin, şefkati gani, gazabı yamandır,
        âletsizlerin oğlu,
        âletsizlere âlet verecek olandır.
        O, onların içinde, onların önünde o,
        matem gecesinde, kavga yerinde, bayram gününde o.
        Ve o her yanından ana kucağı gibi
                                                 saracaktır onları.
        Ona ram olacak dört kadim unsur :
        âteş ve toprak, rüzgâr ve yağmur.
        Ve körler hikâyesinin son babını
                                                   o, tekmil ettirecektir.
        Yazacaktır insanoğlu öz kitabını
                                                   bilerek
                                                               isteyerek.»

Sustu demirhane bacası.
Söküyor şafak.